Bu cümle bana iyi geldi. Çünkü ben de tam olarak bunu istiyordum: Çocuklarımın hayatında daha fazla yara açılmasın.
O günün akşamı çocukları okuldan aldım, yine akrabada kaldık. Çocuklara “yakında eve döneceğiz” demedim. Kesin konuşmak istemedim. Ama “halledeceğim” dedim. Sadece o kadar. Çünkü çocukların en çok ihtiyacı olan şey, bir yetişkinin sağlam sesi.
Ertesi gün avukatla birlikte bir ihtar hazırlandı. Dile kolay… kâğıt üzerindeki birkaç cümle, hayatımın en sert gerçeğini anlatıyordu: “Eve girişimin engellenmesi hukuka aykırıdır.”İhtarı gönderdik.
Sonra beklemeye başladım.
İnsan beklerken en çok kafasının içinde konuşuyor. Geceleri çocuklar uyuduğunda, ben telefonumun ışığında Murat’ın fotoğraflarına bakıyordum. “Bunu niye bana açık açık anlatmadın?” diye içimden soruyordum. Sonra cevabı yine kendim veriyordum: Murat bazı şeyleri anlatınca gerçek olur sanırdı. Korkutmak istememişti belki.
Üçüncü gün, telefonum çaldı.
Ekranda kayınvalidemin adı.
Bir an açmak istemedim. Sonra açtım. Sakin kalmaya çalıştım.
“Sen notere mi gittin?” dedi.
Ses tonu sert değildi ama hızlıydı. Sanki bir şey kaçırmış gibiydi.
“Gittim,” dedim. “Çünkü ev benim ve çocukların düzeni.”
Kısa bir sessizlik oldu.
“Ben kötülük yapmıyorum,” dedi. “Sadece düzenliyorum. Murat yok. Her şey dağılacak.”