yaşıyormuşum gibi hissediyordum. Sanki her vakit kurduğumuz bağı kaybetmişiz gibi hissediyordum. Sonra babamdan lüzumsuz şikayetler ve eksiklik bulmalar başladı. “Sen ve arkadaşların dün gece çok gürültü yaptınız!” “Çok geç saatlere kadar dışarıda kalıyorsun Amy.” “Gereksiz şeylere çok çok para harcıyorsun!” Sonra özgüvenimi aslında yerle bir eden şikayet geldi. “Berbat kokuyorsun, git soğuk duş al ve sana verilenm sabunu kullan!” Berbat mı kokuyorum? Ne? diye düşündüm. Bu da nereden çıktı? Babamın bana daha evvelce hiç görmediğim bu sabunu verilen gündü. Yeşil, kalın bir sabundu ve biraz garip kokuyordu ama babam kullanmamı rica etmiş, kötü beden kokusundan kurtulmama yardımcı olacağına dair emniyet vermişti. Sözleri beni o kadar utandırdı ki erkek dostum Henry ile görüşmeyi bile bıraktım. Babamın yanımda namacıyla bu kadar rahatsız hissettiğini kavramak amacıyla sık sık tenimi, kıyafetlerimi, saçımı ve hem de nefesimi kokladığımı fark ettim. Tavsiyesine uyup her duş aldığımda o sabunu kullandım. Ya da, doğru ifade etmek gerekirse, yalnızca o sabunu kullanıp babamı rahatsız eden o kokudan kurtulmak amacıyla günde beş kez duş alıyordum. Cildimi o kadar sert ovdum ki, gereksinimi olan nemi kaybettim. Cildim kuru, pullu ve pürüzlü görünmeye başlamıştı. O vakit bile babam hâlâ çürük soğan gibi koktuğumu söylerdi. “O sabunu kullandın mı Amy? Kullandığını sanmıyorum,” derdi. “Çok kötü kokuyorsun.” Beni daha da şaşırtan, babam beni her gün bu tür ufak düşürdüğünde annemin tek sözcük etmemesiydi. Beni savunmak amacıyla hiçbir şey söylemedi ya da kendime bu kadar sert davranmamı engellemedi. Annemle her vakit yakındık. Çocukluğumdan beri her şeyimi paylaştığım tek şahıs oydu. Ona her vakit son aşkımı, yeni erkek dostumı ve hem de okulda öğrendiğim yeni argoyu anlatırdım. Babam beni devamlı sorgularken, sessiz sedasız bakışlarımdan kaçınarak durduğuna inanamadım. En çok gereksinimim bulunduğunda yanımda olmadığı amacıyla annemi katiyen affetmeyeceğim. Sürekli sabunla duş alıyordum ve kıyafetlerim sık sık duş almaktan kaynaklı nemli oldukları amacıyla üzerime yapışıyordu. Ayrıca babamdan kaçınmaya başladım. İşten eve her döndüğünde odama koşup kapıyı kilitlerdim. Beni görmesini, daha doğrusu koklamasını istemiyordum. Dönüm noktası, erkek dostum Henry’nin yanıma gelmesi ile geldi. Birkaç aydır çıkıyorduk ve o, giderek kasvetlileşen günlerimdeki tek aydınlık noktaydı. Henry her vakit destekleyici bir erkek arkadaş, hepimizin aradığı yeşil bayrak olmuştur. Bana karşı her vakit nazikti ve o gün yanıma geldi zira ondan kaçındığımı fark etmişti. “Neredeydin Amy?” diye sordu kollarımdan tutarken. “Ben… Sadece bir şeylerle meşguldüm Henry,” diye düzmece bir gülümsemeyle karşılık verdim. “İyiyim.” “Gerçekten mi? İyi görünmüyorsun bebeğim,” dedi. “İyiyim Henry,” dedim elini tutarken. Reklam: 0:11