6-7 yaşlarımda farkettim

İşte o an, belki ilk kez güçlü bir karar verdim:
“Beni ben olarak kabul etmeyen, bana zarar verecek kimseye boyun eğmeyeceğim.”

Büyümek kolay olmadı. O yılları kendi içimde savaşarak geçirdim. Sessizdim. Ama biriktiriyordum. Sonra bir gün – belki de en cesur anımda – biriyle konuştum. İçimi döktüm. Onunla birlikte çocukken yaşadığım duyguları, korkularımı, kim olduğumu anlattım. O kişi psikolojik danışmandı. Ve ilk defa biri beni “garip” değil, “anlaşılması gereken biri” olarak gördü.

Sonra terapi başladı. İçimdeki karışık duyguları, travmayı, bastırılmış kimliğimi tek tek ortaya çıkardık. O kırmızı çamaşırla karışık olan suçluluğu, korkuyu, utancı – hepsini konuştum. Ağladım, yazdım, haykırdım.

Ve sonra, bir gün kendime baktım ve dedim ki:
“Ben hep bendim. O çocuk da bendim, bugün güçlü olan da benim. Utanma zamanı değil, iyileşme ve kendini sevme zamanı.”

Şimdi büyüdüm. İçimdeki o çocuk hâlâ benimle. Onu her sabah aynada selamlıyorum. O artık yalnız değil. Çünkü artık kendimi biliyorum. Kimseden saklamadan, korkmadan yaşayabiliyorum. Elbiselerim ne renk olursa olsun, sesim nasıl çıkarsa çıksın:
Ben değerliyim.

Ve bu hikâyeyi yazıyorum çünkü biliyorum ki… belki bir çocuk şu an o aynaya bakıyor ve kendini anlayamıyor. Belki bir yetişkin, çocukluğundaki yaraları hâlâ taşıyor.
Onlara söylemek istiyorum:
Saklama. Konuş. Korkma. Sesin duyulmayı hak ediyor. Çünkü sen, olduğun hâlinle yeterince güzelsin.
Reklamlar