İlerde ölürsem eğer diye bir mektup yazmak çok zor.
Aklına getirmek istemez ya insan ölümü, hani her zaman bir umut vardır ya.
Askerliğim bittikten sonra yırtıp atacaktım bu mektubu ama şu an okuyorsanız yırtamadım demektir. Zaten pek de kalem tutmaz elim. Silah tutmayı daha iyi bilirim.
Sizi korumam için siz öğrettiniz silah tutmayı.
Tuhaf olan siz bu mektubu okurken ben neden öldüğümü bile bilmiyor olacağım.
Ya bir mayına bastım ya da yediğim bir kaç kurşun.
Bileniniziz var mı ben nasıl öldüm ?
Kışlada her televizyona bakışımda, birbirinizi öldürdüğünüzü, birbirinizin canını yaktığınızı gördüm.
Müziğinin sesini çok açtı diye komşusunu vuranlar.
Gücü kadına yetenler.
Cebindeki on lirası için adam vuranlar.
Kız arkadaşına baktı diye alayını bıçaklayanlar.
Bileniniz var mı ben kimi korumak için öldüm?
Eti az pişti diye garsona çıkışan adam;
sen rahat uyu diye kurşunlar başımın üstünden geçerken,
ben dağda her bulduğumu kesip yedim.
Arabasını solladılar diye levyesini kapıp arabadan inen adam,
beni bir çöp bidonuna atıp giden anam;
söylesene ben kimin için öldüm?
Yetimhanede ve askerde en güzel şeyin ekmeği bölmek olduğunu öğrendik biz.
Peki size neyi bölmeyi öğrettiler?
Sizi önce Allah’a sonra birbirinize emanet ediyorum.
Ben sizden razı oldum ,
Allah’da sizden razı olsun...”
Murat Akman 1996
Bu yazıyı hep paylaşırım neden mi belki birilerinin vicdani sızlar