Eve döndüğünde artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Ev sessizdi.
Elif’in odası olduğu gibi duruyordu. Yarım kalmış ayçiçeği resmi masadaydı. Oyuncakları yerdeydi. Pembe lambası hâlâ yanıyordu.Polis, kazadan sonra Elif’e ait her şeyi delil olarak almıştı.
Sırt çantasını… defterini… ve o sarı kazağı.
En sevdiği kazak. Onu giydiğinde uzaktan bile tanırdım. Yürüyen bir güneş gibiydi.
Bir sabah, soğumuş kahveme bakarken, köpeğimiz Paşa arka kapıyı tırmalamaya başladı. Bu bir havlama değildi. Telaşlı, çaresiz bir sesti.
Kapıyı açtım.
Paşa verandada duruyordu. Ağzında parlak sarı bir şey vardı.
Kalbim duracak gibi oldu.
Bu… Elif’in kazağıydı.