Adım Zeynep, 48 yaşındayım, tek başına yalnız yaşayan bir kadınım. Arkadaşlarım birer birer evlenmişti, ben kendime uygun birini bulamamıştım. Hayatımdaki bu sınırlı, bana zaman zaman yalnızlık hissini veriyordu. Bir zamanı sevmeyi ama açtığımdan utangaç bir erkek vardı; Yıllardaki olaylarla ilgili hislerim hiç değişmemişti. Bir akşam, evde sakin bir şekilde müzik dinliyordum. Kapının zili çaldığında, hızla hızla atmaya başladı. Zili çalanın kim olduğunu merak ederek hızla kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda karşımdaki kişi, D'evami>>> YORUMDA
Adım Kader, 39 yaşındayım, tek başına yalnız yaşayan bir kadınım. Arkadaşlarım birer birer evlenmişti, ben kendime uygun birini bulamamıştım. Hayatımdaki bu boşluk, bana zaman zaman yalnızlık hissi veriyordu. Bir zamanlar sevdiğim ama açılamadığım utangaç bir erkek vardı; yıllar geçse de onunla ilgili hislerim hiç değişmemişti. Bir akşam, evde sakin bir şekilde müzik dinliyordum. Kapının zili çaldığında, kalbim aniden hızla atmaya başladı. Zili çalanın kim olduğunu merak ederek hızla kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda karşımdaki kişi,..Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz.
yıllar önce sevdiği ama hiç açılamadığı o utangaç erkek duruyordu. Adam, yüzünde hafif bir gülümsemeyle, “Merhaba Adile,” dedi. Gözlerinde tanıdık bir sıcaklık vardı. “Seni uzun zamandır görmedim ve konuşmak istediğim çok şey var.” Adile, şaşkınlık ve sevinç içinde, “Merhaba,” diyebildi sadece. İçeri davet etti ve ikisi birlikte oturup konuşmaya başladılar. Eski anılar, utangaçlıklar ve kaçırılan fırsatlar birer birer gündeme geldi. Adam, Adile’ye yıllar önce hissettiklerini ve onu neden hiç unutamadığını anlattı
Bu konuşma, aralarındaki duvarları yıkmış ve yıllardır beklenen bir başlangıcın kapısını açmıştı. O geceden sonra, Adile ve sevdiği adam, sık sık görüşmeye ve birlikte vakit geçirmeye başladılar. Utangaçlıklarını ve çekingenliklerini geride bırakarak, birbirlerine olan sevgilerini her geçen gün daha da derinleştirdiler. Adile artık yalnız değildi. Yıllar sonra gelen bu itiraf ve başlangıç, hayatına renk ve mutluluk katmıştı. Sevdiği adamla birlikte, yeni bir yolculuğa adım atmışlardı
YOLDAKİ ENGEL
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurur ve kendisi de pencereye oturup, Bakalım neler olacak? diye seyreder. Ülkenin tüccarları, kervancıları, saray görevlileri birer birer kayanın etrafından dolaşıp saraya girerler. Pek çoğu da; Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyor. diye kralı yüksek sesle tenkit ederler.
Bir gün, sırtındaki küfe ile saraya meyve ve sebze getirmekte olan bir köylü çıkagelir. Kayanın yanına gelince, sırtındaki küfeyi yere indirir ve iki eli ile kayaya sarılır ve ıkına sıkına itmeye başlar. Sonunda kan ter içinde kalır, ama kayayı da yolun kenarına çeker. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereyken, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu görür. Keseyi açar. İçi altınla doludur. Bir de kralın notu vardır içinde:
Bu altınlar, kayayı yoldan çeken kişiye aittir.
Yıllar önce Mrs Thompson adında bir ilkokul öğretmeni vardı. Okulların açıldığı gün, 5 inci sınıf talebelerinin önünde , onlara gerçek olmayan birşey söyledi. Pekçok öğretmenin yaptığı gibi, öğrencilerine baktı ve onların hepsini, birbirinden ayırmaksızın çok sevdiğini söyledi.
Fakat tabi bu pek mümkün değildi çünkü ön sırada büzülmüş oturan Teddy Stoddard adında çelimsiz bir öğrencisi vardı. Mrs. Thompson onu geçen yıl görmüş, arkadaşlarıyla iyi geçinmediğini, üstünün başının darmadağınık ve pis olduğunu farketmişti. Teddy'nin rahatsız edici olduğunu düşünüyordu. Öyle ki onun sınav kağıdına kalın bir kalemle kocaman çarpılar koyup üstüne de en düşük notu yazmak onun için zevk olmaya başlamıştı.
Mrs. Thompson'un öğretmenlik yaptığı okulda, öğrencilerin geçmişindeki başarı kayıtlarını incelemek zorunluydu ancak o Teddy'nin kayıtlarını incelemeyi en sona bırakmıştı. Sıra nihayet Teddy'nin kayıtlarını incelemeye geldiğinde ise büyük bir şaşkınlık geçirdi.
Teddy'nin birinci sınıftaki öğretmeni onun için :
"Teddy çok parlak ve güleryüzlü bir çocuktur. Ödevlerini büyük bir titizlikle yapar ve davranışları çok olumludur. Sınıfta olması büyük mutluluk" diye yazmıştı.
İkinci sınıf öğretmeni:
"Teddy sınıf arkadaşları tarafından çok sevilen mükemmel bir öğrencidir. Ancak annesi ölümcül bir hastalığın pençesinde olduğu için sorunlar yaşıyor ve evdeki yaşamı mücadeleyle geçiyor olmalı" diyordu.
Üçüncü sınıf öğretmeni ise:
"Annesinin ölümü onu çok etkiledi. Elinden geleni yapmaya çalışıyor ancak babası oldukça ilgisiz, gereken yapılmazsa ev yaşamı yakında derslerini etkileyebilir." yazıyordu.
Dördüncü sınıf öğretmeninin yazdıkları:
"Teddy içine kapandı ve okula karşı oldukça ilgisiz. Fazla arkadaşı yok, bazen sınıfta uyukluyor." şeklindeydi.
Mrs. Thompson artık durumu anlamış ve çocuğa karşı davranışlarından ötürü utanç duymaya başlamıştı. Noel geldiğinde , sınıftaki diğer çocuklar, ona çok güzel kurdeleler ve parlak kağıtlarla paket edilmiş hediyeler getirdiğinde bu utancı daha da artmıştı. Teddy'nin elinde kesekağıdına gelişigüzel sarılmış bir hediye paketi vardı.Diğer hediyelerin yanında Teddy'nin paketini açmak Mrs. Thompson için çok zor oldu. Paketten taklit elmas taşlarının bir kısmı dökülmüş olan eski bir bilezikle neredeyse dibine inmiş bir parfüm şişesi çıkınca öğrencilerin bazıları gülmeye başladılar. Fakat o çocukları hemen susturduktan sonra bileziği, ne kadar güzel olduğunu söyleyerek, koluna taktı ve bileğine birkaç damla parfüm damlattı.
Teddy Stoddard o gün dersler bittikten sonra yanına gelerek:
"Mrs. Thompson, bugün aynen annem gibi kokuyordunuz" dedi.
Çocuğun bu sözlerinden çok etkilenen Mrs. Thompson bütün çocuklar evlerine gittikten sonra oturduğu yerde yarım saat kadar ağladı. Bundan sonra çocuklara okumayı, yazmayı ve matematiği öğreten biri olmak yerine gerçek bir öğretmen olmaya karar verdi.
O günden sonra Teddy'ye özel ilgi göstermeye başladı. Onunla meşgul oldukça Teddy'nin zihnine bir canlılık gelmeye başladı. Onu yüreklendirdikçe ondan daha olumlu tepkiler alıyordu. Sene sonunda Teddy sınıftaki en parlak bir kaç öğrenciden biri olmuştu ve bırakın onu diğerlerinden az sevmeyi, en "gözde" talebeleri arasına girmişti.
Bir yıl sonra kapısının altında Teddy'den gelen ve kendisinin hala onun hayatındaki en iyi öğretmeni olduğunu belirten bir not buldu. Teddy'den ikinci mesajı alması 6 yıl sonraydı. Orta öğrenimini üçüncülükle bitirdiğini, onun hala hayatında sahip olduğu en iyi öğretmeni olduğunu bildiriyordu.
4 yıl sonra ondan bir mektup daha aldı. Bu mektupta zaman zaman güçlüklerle karşılaştıysa da bunlarla başa çıkabildiğini, üniversiteden yüksek iftiharla mezun olduğunu ve onun hala hayatta sahip olduğu en iyi ve en çok sevdiği öğretmeni olduğunu vurguluyordu.
Aradan 4 yıl daha geçti, bir mektup daha geldi Teddy'den. Eğitiminde yeni bir aşama daha kaydetmişti. Onun hala en sevdiği ve en iyi öğretmeni olduğunu yineliyordu ama bu kez adı biraz uzamıştı, mektup Dr. Theodore F. Stoddard olarak imzalanmıştı.
Öykü burada da bitmiyor. O yıl ilkbaharda Teddy'den bir mektup daha geldi. Mektubunda "hayatının kızı"yla karşılaştığını ve onunla evleneceğini bildiriyordu. Birkaç yıl önce babasını da kaybettiğinden bahsederek düğünde öğretmeninin damadın annesi için ayrılan yerde oturmayı kabul edip etmeyeceğini soruyordu. Mrs. Thompson elbette bu teklifi kabul etti. Ve düğüne giderken Teddy'e annesiyle kutladıkları son Noel'i hatırlatan parfümünü sürdü, koluna da yine onun yıllarca önce hediye ettiği taşları dökülmüş taklit bileziği taktı.
Karşılaştıklarında kucaklaştılar, Dr. Stoddard sevgili öğretmeninin kulağına eğilerek:
" Size çok teşekkür ediyorum Mrs. Thompson, bana inandığınız için, kendimi önemli hissetmemi ve birşeyleri değiştirebileceğimi gösterdiğiniz için size minnettarım." diye fısıldadı.
Mrs Thompson gözyaşları arasında yine fısıldayarak cevap verdi:
"Teddy, sen durumu bütünüyle yanlış anlamışsın. Aslında fark yaratabileceğimi bana öğreten sensin. Seninle karşılaşana kadar ben öğretmenliğin nasıl birşey olduğunu gerçekten bilmiyordum...
Alıntıdır....