Balayına arabayla Bodrum’a yola çıkmışlar. Bodrum’da otele vardıklarında Temel el frenini çekmiş. O sırada yine eli Fadime’nin eline değmiş. Fadime yine kıpkırmızı olmuş. Ama laf etmekten de geri durmamış: -“Ula Demel, artük evlüyüz daaa, daha ileru cidebilursun.” Temel bunu duyunca hemen el frenini indirmiş. Marmaris’e doğru yola çıkmışlar. BONUS FIKRA Temel deniz kenarında balık tutuyormuş diğer insanlarla. Oltasını atmış, beklemiş ve kocaman bir balık çekmiş… Balığı almış eline, nazikçe çıkarmış iğneyi balığın ağzından, şöyle bir balığa iyice bakmış ve denize atmış. Ondan başka kimse balık yakalayamıyormuş. Temel tekrar oltasını atmış daha kocaman bir balık, tekrar balığın ağzından iğneyi nazikçe çıkarmış ve balığa şöyle bir etraflıca bakmış ve tekrar denize atmış. Her seferinde daha kocaman balıklar yakalamış yine etraflıca baktıktan sonra balıkları denize.
Temel tekrar oltasını atmış daha kocaman bir balık, tekrar balığın ağzından iğneyi nazikçe çıkarmış ve balığa şöyle bir etraflıca bakmış ve tekrar denize atmış. Her seferinde daha kocaman balıklar yakalamış yine etraflıca baktıktan sonra balıkları denize. Yanında balık tutanlar artık dayanamamışlar ve Temel’in yanına gelmişler: – Amcacığım ne yapıyorsun sen, demişler. Biz saatlerdir buradayız tek bir balık bile yakalayamadık. Sen ise kocaman kocaman balıkları denize atıyorsun. Temel, dönmüş kalabalığa ve şöyle demiş; – Çünkü benim tavam küçük
Karadeniz'de bir köyden geçen bir yabancı arabasıyla bir tavuk ezer. Kaçacaktır ama korkar. Dönüşte gene aynı köyden geçecektir. En iyisi sahibini bulup
parasını vermek. Muhtarı bulur durumu anlatır. Tavuğu verir. Ancak tavuk dümdüz olmuştur. Muhtar köylüleri tek tek çağırır. Tavuğu gösterir. Hiç kimse tavuğa sahip çıkmaz. Muhtar sonucu yabancıya açıklar:
- Bizim köyde yamyassı tavuk yoktur.
* *
Temel Karadenizlinin fırınından bir ekmek alacak. Kafasını fırından içeri uzatır:
- Ha oradan bi ekmek vermeni rica edeyirum!
- Ula parasını verecek misun?
- Elbette vereceğum.
- Haçan parasını vereceksen ne diye rica edeyisun?
* *
İsmet Paşanın oğlu Erdal İnönü, bir seçim mitingi için Rize'ye gider. Kürsüde konuşan ince zayıf uzun boylu İnönü'yü gören Temel sorar:
- Habu konuşan adam da kimdur?
Derler ki: İsmet İnönü'nün oğlu Erdal'dır!
- Uy desene Paşanun çok günahını almışuz. Rahmetli II. Dünya Savaşı yıllarında bizleri çok aç bırakmıştı. Baksanıza ne kadar adaletli davranmuş, kendi uşağını da aç bırakarak ne hale getirmiş!
* *
Temel ile Dursun denize yüzmeye giderler. Temel boğulur. Savcı gelir araştırma yapmaya ve Dursun'a sorar:
- Olay nasıl oldu.
- Savci bey olay molay yok... Temel bi talup geleceğim dedi ama siz da göriysiniz gelmedi...
* *
Adamın birisi kendisi hakkında kötü sözler söyleyen birine haddini bildirmek için evine gider. Fakat adamı evde bulamaz. Öfkesinden kapıya büyük harflerle "EŞEK" diye yazıp döner.
Bir kaç gün sonra o adamdan şöyle bir yazı alır:
- Bize gelmişsin. Kapıya attığın imzadan anladım.
* *
Her gün Temel sabah erkenden Dursun'un evine gidiyormuş ve "Soğuk çay var mı?" diyormuş. Dursun da "yok" diyormuş. Bu bir kaç gün sürmüş. Dursun bir gün merak edip soğuk çay hazırlamış. Temel gene gelmiş. "Soğuk çay var mı?" demiş. Dursun da var demiş. Temel de "İyi ısıt da içelim" demiş.
* *
Adam doktorun karşısındaki koltuğa oturdu.
- Durum çok kötü doktor bey, bir dakika önce olan herşeyi unutuveriyorum.
- Peki niçin hatırlamaya çalışmıyorsun.
- Neyi?
* *
- Ula Temel, senden polis olmaz. Nasıl kaçırdın elindeki azılı hırsızı!
Sormayın komiser bey. Bir anluk dalgınluğum sebep oldu. Üstünde "girmek yasaktır" tabelası bulunan bi yere girdi, arkasından gidemedum!
* *
Komiser sorar:
- Temel, köpekleri atlatıp, kümesten tavuğu nasıl çaldın?
- Komiserüm, onu söylemem, meslek sırrıdır!
- Ama ben söyletmesini bilirim!
- O da sizin meslek sırrunuzdur!
* *
Temel kahveye koşarak gelir, telaşla:
-Dursun öldi!... der.
Kahvedekiler bu haber üzerine birer yorum yapmaya başlarlar.
-Dursun sapasağlam adamdi neden öldi ki?
-Uşağım hiç bir laz acindan ölmez. Söylemdi biz bağa yardım ederduk.
-Pelki utanmiştur istemeğe
-Gördinmu uşağım. Dursun acından değul, inadından öldi da...
* *
Her bir kahkaha bir tane pirzola demektir. Der kahkaha ile gülen Dursun...
Temal atılır:
Desene Dursun sen teminden beri koca bir sığır yedun.
* *
Bir gün ufak, bir çocukla ninesi karşıdan karşıya beraber geçeceklermiş, nine 80, çocuk ise 5 yaşlarındaymış. Nine torununa:
-Oğulum karşıdan düt düt geliyor, çabuk geçelim, demiş.
Bunun üzerine çocuk:
-Yok nine, o dütdüt değil, sekiz silindirli mercedes demiş
* *
İlkokula giden oğlunu karşısına alan baba, başladı nasihata:
-Bak oğlum!... Oku ve hayatını kazan... Yoksa dilenci olursun.
-Dilenci mi?
-Evet dilenci!..
-Bunu daha önce söylesene baba!... Bende okula bile gitmeyen bu zenginler, bu kadar parayı nereden kazanıyor diye merak ediyorum.
* *
Temel, Cemal ve diğer karadenizliler açık denizde küçük bir tekne ile fırtınaya tutulmuşlardı. Yanlarında büyük bir gemi geçmekteydi.
Temel:
-- Uyy, kurtarun pizuuu... imdattt!... diye haykırıyordu.
Geminin güvertesinden birisi de yanıt veriyordu:
-- Biz adam almıyoruz, biz adam almıyoruz.
Bunu duyan Temel:
-- Uyy, haçan piz lazuz, laz, alun pizu.
* *
Yıl sonu tatili yaklaşmıştı. Receb'in vaziyeti pek parlak değildi. Eve gidip durumu babasına söylemeye korkuyordu. Belki faydası olur diye telefonla annesini arayarak:
-- Anneciğim, tatil oldu geliyorum. Ama maalesef sınıfta kaldım. Ne olursun, ben gelinceye kadar babamı hazırla! dedi.
Duruma canı sıkılan ve morali bozulan annesi, oğluna şu cevabı verdi:
-- Baban hazır, asıl sen kendini hazırla!..
* *
Akşam eve dönen adamı karısı kapıda karşıladı. Sonra da heyecanlı heyecanlı anlatma-ya başladı:
-- Bugün neredeyse, duvardaki saat annemin başına düşecekti... Adam umursamaz bir tavirla başını salladi:
-- Sahi mi? O saat hep geç kalıyor zaten...
* *
Hocaya sormuşlar
-- Hz.Nuh'un gemisine zeytin dalını getiren güvercin dişi miydi, erkek miydi7
Hoca hemen cevaplamış:
-- Mutlaka erkekti, dişi olsaydı ağzını uzun zaman kapalı tutamazdı ki.
* *
4 tane üniversite öğrencisi, uyanamadıkları için matematik
finaline geç kalırlar ve okula gidince hocaya arabalarının lastiğinin
patladığını söylerler... Hoca ilk basta inanmaz ama öğrencilerinin
yalvarmalarına dayanamayarak, onları 3 gün sonra sınav yapacağını söyler.
Sınav günü gelince hoca, 4 öğrencinin hepsini bos bir salonun ayrı ayrı
köşelerine oturtur.
Sınav geçme sistemi şöyledir: 100 üzerinden 50 puan alan herkes
sınavı geçebilir... Hocanın hazırladığı sınavda ise ön sayfada 10'ar
puanlık 4 tane basit matematik sorusu vardır... Bunları kolayca çözerler.
Arka sayfada ise 60 puanlık 1 soru vardır: "Hangi lastik
patladı?"
* *
Cafer komadadır. Yanında ise karısı... Cafer'in gözleri nemli, kısık sesiyle karısına doğru bakar ve konuşmaya başlar:
"İlk işten kovulduğum zaman yanımda idin. İflas ettiğim gün oradaydın. Vurulduğum zaman ilk gözümü açtığımda seni gördüm. Trafik kazası geçirdiğimde hastanede hep başucumdaydın...
Karısı takdir edilmenin mutluluğunda tabi.
"Şimdi komadayım yine başucumdasın. Sonunda anladım ama, çok geç oldu; yahu sen ne uğursuz kadınsın!"